25 Mar 2017

İnsan doğar, büyür ve ölür. Hayatın tek değişmez kuralı budur aslında. Bu kuralı değiştiremezsiniz. Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. İnsanın bütün yapabildiği bu iki nokta arasında gerçekleşir. Bu iki nokta arasında geçen zamanı geriye sarmanın hiçbir yolu yoktur. Zamanında ne kadar doğru yaparsan ilerde bu doğrular daha güzel hayat yaşamanı sağlar.
Her ne kadar çok bilmiş gibi gözüksem de bildiğim doğruları yaptığım yanlışlardan öğrendim. Hem de çok yanlış yaptım. En başta başkalarının her dediğini doğru zannederek yanlış yapma başladım. Başkalarının yanlışları bugün benim geri dönülmez yanlışlarım oldu. Geri dönülmez yanlışlar yaptıktan sonra halen bilerek yanlışlar yapmaya başladım. Artık yanlış yapmak içime öyle bir sinmiş ki düzeltmeye bile üşeniyorum.
Yaptığım yanlışları düzeltmeye çalıştım fakat ne kadar çok düzeltmeye çalıştımsa  daha çok yanlışlarım oldu. Yanlışlarımı düzeltmeye çalışmayınca en azından yanlışım daha az oluyor. Hayatta en büyük yanlışımsa büyük sözü dinlemek oldu. Tamam büyük sözü dinlenir fakat senin hayatını kendi istediği gibi şekillendirmeye çalışınca senin beklentilerinle uyuşmayınca bir sürü sorun ortaya çıkıyor. Ve o kişiyi kırmamak için ses çıkarmayınca olan sana oluyor. Şükürler olsun kötü durumda değilim fakat yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal misali hiçbir şey yapamıyorum. Bir adım ilerisini göremez haldeyim.
Şuan içimden hayırlısı demekten başka bir şey gelmiyor. Diyecek başka cümle yok zaten. Bildiğim tek bir şey varsa o da geçmişte çok yanlışım oldu. Bunun acısını birebir yaşıyorum. Yüzdeki gülüşlerse içimdekileri bastırmanın başka bir maskesi…
Belki de hakkımızdaki hayırlı olan buydu, bilemeyiz.
Dipnot: Bu blogu açarken daha çok fotoğraf ve fotoğrafçılık hakkında birkaç bir şeyler yazarım diye açmıştım. Fakat hayat telaşesi içinde artık fotoğrafla fazla vakit ayıramadığım için fotoğrafçılık hakkında fazla bir şey paylaşmamaya karar verdim.

Hayatımın Hatası

7 Tem 2015


   Her ramazanda söylenen ve hep eski ramazanların güzelliğinden dem vurulur ya işte eski günler geldi aklıma. Eskiden özel günlerde eş-dosttan filmli fotoğraf makinesi bulunur, 36 poz tek tek sayılarak fotoğraflar en iyi şekilde çekilmeye çalışılırdı. Tabi fotoğrafları hemen görmek mümkün değildi. Fotoğrafların tab olması gerekiyordu ve fotoğraflar en az bir hafta sonra anca görme imkanı olurdu. Fotoğraflar albüm haline geldikten sonra bir araya toplanılır, 'acaba fotoğrafların kaçında ben varım?, fotoğraflarda nasıl çıktım?' ve akıllarda başka bir sürü soruya cevap aranırdı.
  Fotoğraflara tek tek bakılır, ' o güzel tekrar yaşanırdı. Evde başka albümler varsa onlarda bulunduğu yerden çıkarılır onlara da tek tek bakılır. Her bir fotoğraf bir anıyı yeniden canlandırır. Her bir resmin bir hikayesi olurdu. Ve bu hikayeler gelecek kuşaklara aktarılırdı.
  Fotoğraf, eskiden insanları bir araya getiren bir araçtı. Günümüzde ise dijital fotoğraf makinelerinin çoğalmasıyla birlikte herkes an'ı yaşamaktan çok anı yakalamaya çalışır hale geldik. Öyle ki  özellikle telefon kameralarının  gelişmesiyle birlikte artık herkes birbirini fotoğraf çekerken çekmeye başladı. Bilgisayarlarda ve telefonlarda binlerce fotoğraf var fakat hiçbirine bir araya gelip bakılmıyor.
   Fotoğrafları sosyal ağlarda paylaşıp daha çok kişiyle paylaşma imkanı olsa bile bir iki gün beğeni ve yorum aldıktan sonra unutulup gidiyo. Arkadaşlardan birisi eski fotoğrafa yorum yaparsa veya beğenirse 'başka işin gücün yok mu senin? Ne diye fotoğrafı tekrar karşımıza çıkarıyorsun.' diyoruz kendi kendimize... Dahası 'Ahmet, fotoğrafımı beğenmedi. Bundan sonra ben de onun fotoğraflarını beğenmeyecem' diyerek birbirimizden daha çok kopmaya başlıyoruz. Zaten çoğu zaman fotoğrafı gerçekten beğendiğimiz için değil arkadaş darılmasın veya sadece beğenmiş olmak için beğenmiyor muyuz?
   Asıl merak ettiğim soruysa  çektiğimiz veya çekmeye devam ettiğimiz binlerce fotoğraf bir gün silinecek mi veya bir araya gelip fotoğraflara bakıp 'nerede o eski günler' diyebilecekmiyiz?

Nerede O Eski Fotoğraflar

6 Tem 2014



   Çoğu kişiye göre fotoğraf, kamerayı çekilecek nesneye doğrultup deklanşöre basıp o görüntüyü kaydetmekten ibarettir. Makine, çekilen nesnenin neresine odaklanmış, nesneyi hangi açıdan daha çekersem daha güzel görünür gibi temel olasılıklar çoğu zaman görmezden gelinir.
   Oysa fotoğraf çekmek benim için bambaşka bir dünyadır. Fotoğrafı çekmeye çalıştığım anda zaman benim için durmuştur. Çekeceğim nesneden başka hiçbir şeyi düşünmem. Fotoğrafı tam istediğim gibi çektiğimde zaman tekrar akmaya başlar.
   Fotoğraf bana göre doğal olmalıdır. Herşey doğal akışındayken, ben o akıştan seçtiğim bir kareyi dondurmalıyım. Bu yüzden poz veren kişi fotoğrafı çekmeyi sevmememin nedeni de çoğu zaman insanların o akışı bozarak çekmek istediğim kareyi bozmalarıdır. Oysa anlamlı bir gülümsemeyi veya bakışı kim ölümsüzleştirmek istemez ki...
  Benim için fotoğraf, tek bir güzel fotoğraf için saatlerce uğraşmaktır. Güneşin doğru açıdan vurmasını veya bir kuşun bir böceğin bana gülümsemesini beklemektir. Saatlerce yürüyüp güzel bir kare çekememektir.
   Fotoğraf, hayatın keşmekeşin uzaklaşıp sığındım liman gibidir. Ne zaman mutsuz ve yalnız hissetsem kendimi fotoğraf çekerken veya fotoğraflarla uğraşırken buluyorum. Fotoğraf bir anda bütün mutluluğumu, acımı veya sevdamı paylaştığım bir arkadaş, bir dost veya bir sevgili oluveriyor.
    Neyse konu daha derinleşmeden son cümleyi de söyleyip konuyu bitiriyim. Kısaca fotoğraf benim için vazgeçilmez tutkularımdan biri haline geldi.

Bana Göre Fotoğraf Nedir?

25 Haz 2014


Gözlerini daldaki kuşa dikmiş halde bulduğum kedim...

Av Peşindeki Kedim